Bir toplumda ahlak yoksa ailede, komşulukta, ekonomide, eğitimde, medeniyette, kültürde, adalette kimlikte çöküntü vardır, kaybı vardır. Böyle toplumda acilen gerekli tedbirler alınmalıdır. Çünkü cinayetler, yolsuzluklar, intiharlar, geçimsizlikler artar, huzur kalmaz, dünya yaşanmaz hale gelir.
En iyi bildiğimizi sandığımız konuda sıkıntı yaşıyoruz. ‘Önce ahlak ve maneviyat’ diyenlerdendik. Şimdi grafikler ve istatistikler arasındayız, Güne dolarla başlıyor, altınla bitiriyoruz. Çok katlı binaların, dev alışveriş merkezlerinin arasında kaybolduk. Ahlak anlayışımız ciddi bir sarsıntıya uğradı. Hızlı ahlak ve maneviyat kavramlarından uzaklaşıyoruz.
Yakıcı ve yıkıcı bir ahlak buhranı, derin bir manevi boşluk yaşıyoruz maalesef. Parası için anne-babasını, nine-dedesini öldürenler, ‘neden yan baktın’ deyip öldürenler, harama el uzatanlar, başkalarının malına ve namusuna göz dikenler, komşularıyla kavgalı olanlar, soruları çalanlar, ölçü tartıda hile yapanlar, yetim hakkı yiyenler, ihaleye fesat karıştıranlar, haksız kazanç sağlayanlar, siyasete kazanç kapısı, fırsat dünyası, imkan furyası, sıçrama tahtası veya reklam ajansı olarak bakanlar, sadece kendi menfaatini düşünenler, başarılı olmak yahut kazançlı çıkmak için her yolu mubah görenler, kendi çıkarı için başkalarını çıkmaza sürükleyenler, hakkı olmayan bir yere gelmek için insanların hakkına girenler, yakın akrabalarını etkili pozisyonlara getirenler, bulunduğu mevki, makamı şahsi çıkarları için kullananlar, mevkilerden, makamlardan güç alarak insanlara yanlış yapanlar, devleti kötülemeye, zayıflatmaya, mahremini bırakmamaya ve zor duruma düşürmeye çalışanlar, ülkenin aleyhine yapılan her açıklamaya ve meydana gelen her gelişmeye sevinenler, bin yıllık millet hayatını tehdit ve tedhiş edenler, memlekete düşmanlık konusunda ittifak kuranlar, bunlar artık sıradan vakalar haline geldi.
Ortaya çıkan tablo, hiç de iç açıcı değil. Bu tabloya bakıp iyimser olmamız mümkün mü? Karamsar da olamayız. Karamsarlık, umutsuzluk bize yakışmaz, ‘vay ahlaksızlar’ demek de meseleyi çözmüyor, o halde? Nihayetinde üzgün ve öfkeli olsak da, çözümsüz değiliz. Çözüm var, çözüm belli. Son zamanlarda sıklıkla yaşanan bu ve benzeri olaylara ahlak penceresinden bakmamız icap ediyor. Toplumsal çürümeyi ancak güzel ahlak önleyebilir. Farkındayım, iliklerine kadar maddiyata olan, ahlaki çürüme yaşayan bir toplumda, ahlaktan ve maneviyat tan bahsetmek kış mevsiminde soğuk su satmaya benzer. Yahut yazın boğazlı kazak ile dolaşmaya. Takdir edersiniz ki, bu pek ilgi uyandıracak bir iş değildir. Fakat muhatabım içi yananlardır. Kim ne derse desin, ahlak her şeyden önce gelir. Güzel ahlakın olmadığı yerde, adet, kalkınma ve kardeşlik olmaz. Yoksulluğunda yegâne çaresi var: Ahlak.
Sevgili Peygamber Efendimiz, güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmiştir ve şöyle buyuruyor: “Sizin imanca en güzeliniz, ahlakça en güzel olanınızdır.”
Güzel ahlakın çatısı altından ayrılmayalım. Ahlaklı olan ile kabiliyetli olan, ahlaklı olan ile arkası olan; ahlaklı olan ile partili olan arasında bir tercih yapmak durumunda kalırsak, mutlaka ahlaklı olanı tercih etmeliyiz. Güzellik uzmanlarının bile zamanla ‘çirkinleştiği’ bir dünya da, kalıcı güzellik, ancak ahlakla mümkündür. Ahlaksız insan, dünya güzeli seçilse bile, çirkindir. Bize lazım gelen ahlak ve yine ahlaktır. Ahlakımızı tekrar kazanırsak, yolsuzluk da başımızı ağrıtan birçok musibet de biter, her işimizde bereketlenir, huzura kavuşuruz. Nurettin Topçu’nun şu güzel sözüyle yazımı noktalıyorum: “Âlemde ahlaktan daha güzel, daha gerçek bir şey yoktur.”
Ya Rabbi bu Cuma gününü bize hayırlı ve bereketli kıl. Hayırlara yakın, şerlilere uzak eyle. Cuma gününün rahmeti, bereketi, nuru hepimizin üzerine olsun.