1950-1960 yılları arasında ”wirtschaftswunder” olarak adlandırılan ekonomik mucize ile birlikte Almanya ekonomisi büyümeye başlamıştır. Bu olumlu gelişmenin arkasında Batı bloğu ülkelerinin müttefik arayışı içerisinde olmalarından dolayı Federal Almanya Cumhuriyetine yaptıkları yardımlar ve o dönem ülkede uygulanan sosyal piyasa ekonomisinin etkisi büyüktür. Sanayi sektöründeki bu olumlu gelişme ile birlikte mevcuttan daha fazla işgücüne ihtiyaç duyulmuştur. Sırasıyla İtalya, İspanya, Yunanistan, Türkiye ve diğer ülkelerle yapılan İş Gücü Alım Anlaşmaları ile Almanya’nın fabrikaları, madenleri ve diğer ihtiyaç duyulan alanlarına bu ülkelerden işçiler alınmıştır. Almanya’daki Türk vatandaşlarının ülkeye gelişleri de bu vesileyle olmuştur. İlk geldikleri zamanlarda misafir işçi (gastarbeiter) olarak toplumda kendilerine yer bulan bu insanlar 2021 yılı itibariyle Almanya’daki 60. yıllarını geride bıraktılar. 60 yıllık bu süreçte bu gruba önce misafir işçi, daha sonra göçmen ve nihayetinde göçmen kökenli Alman gibi tanımlamalar yapıldı. Aradan geçen zaman içerisinde özellikle ikinci ve üçüncü nesil göçmenler işçi statüsünden işveren ve yönetici konumuna yükselip yine ilk kuşak göçmenler gibi Almanya’nın sosyo-ekonomik büyümesine katkıda bulunmaya devam etmektedirler. Bugün itibariyle Almanya’daki Türk işletmelerinin sayısı 90 bini geçmiş ve bu yerlerde yaklaşık 450 bin kişiye iş olanağı sunulmaktadır. Bununla birlikte göç olgusu halen Türkiye-Almanya arasında gerek politik gerek ekonomik ilişkileri belirleyen en önemli unsurlardan birini oluşturmaktadır.
‘Almanya bir göç ülkesi midir?’ tartışması uzun yıllardır çeşitli anlaşmazlıklara yol açmaktadır. Her ne kadar bazı kesimler bu ifadeye katılmasa da eldeki istatistikler bunun tam tersini göstermektedir. Almanya’da yaşayan her dört kişiden biri yabancı kökenli ya da bazı kesimlerin kullanmayı tercih ettiği ifadeyle ‘göç geçmişine’ sahiptir. Soğuk Savaş sürecinde dağılan Yugoslavya ve Doğu Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen yüzbinlerce ‘Alman kökenli göçmen’ ile birlikle günümüzde toplam göçmen sayısının 21 milyonu geçtiği ülkede, % 18.4 ile Türkiye kökenli göçmenler ikinci sırada yer alarak en büyük göçmen gruplarından birini oluşturmaktadır. Bu bilgiler ışığında “Almanya bir göç ülkesi midir, değil midir?” gibi beyhude ve anlamsız tartışmalar yerine ‘ülkeye çalışma, akademik ya da zorunlu göç sebepleriyle gelmiş ya da gelecek göçmenlerin topluma en iyi şekilde entegre olmaları nasıl sağlanabilir?’ ya da ‘göçmenlerin gerek sağlık gerek sosyal hayatın her alanında yaşadığı zorluklar nelerdir?’ gibi daha pragmatik ve tartışmaya değer konular üzerinde durulması herkes için daha faydalı olacaktır. Almanya’daki göç ihtiyacı yalnızca artan yaşlı nüfustan dolayı değil son zamanlarda bilişim, teknoloji, yapay zeka, sağlık gibi sektörlerdeki uluslararası iş gücü eksikliğinden de kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı, nitelikli üniversite mezunları ve akademisyenlerin ülkeye gelişlerini kolaylaştırmak için Almanya’da Mavi Kart (Blaue Karte) uygulaması hala devam etmektedir.
Son yıllarda Türkiye’den Almanya’ya gelen ve sayıları her geçen gün artan yeni nesil göç dalgasında da bu gelişmelerin etkisi vardır. Ayrıca Türkiye’deki sosyal, politik ve ekonomik şartlar nedeniyle de birçok yüksek eğitimli göçmen kendilerine Almanya’da bir yaşam kurmayı tercih etmektedir. Yüksek eğitimli göçmen grubu araştırmalarda ve sosyal hayatta ‘Yeni Dalga’ göç olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Tıpkı birinci kuşak ve diğer nesillerde olduğu gibi yeni dalga olarak tanımlanan bu grupta Almanya’daki eğitim, çalışma ve sosyal hayatlarında bazı zorluklarla karşılaşmaktadır. Bunlardan biri göç edilen yeni toplum tarafından kabul görme ve entegrasyon sorunudur. Yeni dalga göçmenlerle Almanya’daki eğitim ya da iş hayatları sırasında yaşadıkları tecrübelere dair konuşulduğunda birçoğu buradaki insanlardan ‘Sen hiç Türk’e benzemiyorsun’, ‘Türkler böyle giyiniyorlar mı?’, ‘Türkler bu konularla ilgileniyorlar mı?’ gibi ifadeleri sık duyduklarını söylemiştir. İlk etapta bu söylemler karşıdaki muhatabı sadece farklı görmek gibi algılansa da aslında toplumdaki diğer Türkiye kökenli insanlara olan bir önyargı söz konusudur. Bununla birlikte yeni dalga göçmenlerin Almanya’daki sosyo-kültürel yaşama entegre olmada büyük sorunlar yaşamadığı söylenebilir. Başlıca gözlemlenen göç kaynaklı problemler arasında konut sorunu, dil bilmeme, oturum alma süreci vardır.
Yeni Dalga Türk göçmenlerin Almanya’daki varlığı her iki ülke için ileriye dönük büyük kazanımları beraberinde getirecektir. Her ne kadar bu grubun bir kısmı kendilerine Almanya’da bir yaşam kurmak istese de bunlar arasında Almanya’da edindiği bilgi ve tecrübeleri ileride Türkiye’de kullanmak isteyenler de vardır. Ayrıca yüksek eğitimli yeni dalga Türk göçmenlerin yurtdışındaki 7 milyonluk Türk Diasporası’nın 3 milyonunu barındıran Almanya’ya iş, eğitim gibi sebeplerle gelmeleri, Türkiye’nin Avrupa’daki varlığı ve prestiji açısından da gelecekte önemli bir etkiye sahip olacaktır.