Sarhoş olan, olup biteni fark edemez.
Sarhoşun gerçek âlemin dışında, kendine özel yalancı bir âlem vardır. Sarhoş olmadan önce gerçek âlemde; üzüntüler, kahırlar veya kaybolmasından korktuğu mesut haller sebebiyle içip, sarhoş olanlar, kendi yalancı âlemlerine girince, gerçek âlemden çıkarlar, Ağlayarak içmeye başlayan, sarhoş olduktan sonra kalkar, şıkıdım şıkıdım oynamaya, gülmeye acayip hareketler yapmaya başlar. Neşeli bir şekilde içmeye başlayanlar sarhoş olunca canciğer arkadaşına bağırır-çağırır, küfreder, kavga eder. Ne zamanki sarhoşluktan ayılıp gerçek âleme döner, o zaman tekrar kederlenmeye, ahh-off demeye, ağlamaya başlar, dövünür, özür diler. Ama son pişmanlık fayda vermez, kırıp döktüğünü tamir edemez.
Gaflet sarhoşluğu da; dünyaya niçin geldiğini, yaratılmasındaki gayeleri, ölümü, kabri, ölüm sonrasını, ahiret gerçeğini unutturup, adeta böyle bir âlem yokmuş gibi algılatarak, insanı fani, yalancı bir dünya âleminde yaşatır. Gaflette olan bu yalancı âlemin farkında olmaz, mezarın taşına başını çarpana kadar. Lakin artık pişmanlık fayda etmez. Çünkü ne konuşabilir, ne de ardından konuşulanları işitir. Gafletle sarhoş olanlar da tıpkı alkol ile sarhoş olanlar gibi anormal bir hale gelirler. Bu yüzden kardeş kardeşle, dost dostla, anormal bir hale girerler. Bu mal-mülk, makam-mevki, şöhret-şehvet için kavga eder, kırar, üzer, ihanet eder, katil olur, insanlık dışı her türlü kötülükleri fütursuzca işler.
Gaflet, aklı göze, kulağa indirir. Göz, kulak gördüğüne, işittiğine bakar ve anlık olarak algılarlar. Gözlü-kulaklı tabir edilen insanlar, sorgulamaz ve düşünmezler, Bunlar gaflet sarhoşluğu içinde algılar âleminde yaşarlar. Akıl ise, geçmişe, ana ve geleceğe bakar. Aklı olanlar, ne kadar meşakkatli de olsa gerçek hayatta yaşamayı tercih etmelidirler. Acı da olsa hakikat, hayale tercih edilir. Sarhoşluğun yalancı âlemi zehirli bir bal gibidir. Önce zevk verir, sonra da öldürür. Algılar âlemi yalancı bir âlemdir, ne kadar parlak da olsa sonu hüsrandır.
Hayat bir maratondur. Bu koşuda tökezlemek, düşmek, hastalanmak, haksızlıklara, maddi ve manevi sıkıntılara, felaketlere uğramak da vardır. Ama ümitsizlik yoktur. Düşülen yerde ölü gibi yatıp, kalmayıp, kalkıp yeniden koşmak gerekir. Gafletten uyandıran dertler, musibetlerle zararı kara dönüştürmek imkânı da her zaman vardır. Yeter ki hatalardan, olumsuzluklardan ders alınsın. Her nasılsa bir şekilde gaflet sarhoşluğuna düşüp günahlı, harami bir hayat yaşayanların da, mezarın taşına kafalarını çarpmadan önce ayılıp bir ‘Nasuh Tövbesi’ ile istikamette, Sırat-i Müstakimde gitmeleri en akıllıca bir davranış olur.
“Ey Resulüm, kıyamette mücrimleri (inkârcıları, günahkârları) bir görsen (o zaman göreceksin). Rableri huzurunda, başlarını eğerek, ‘Ey Rabbimiz inkâr ettiğimiz dirilmeyi gördük ve yalanladığımız Peygamberin hak olduğunu anladık. Şimdi bizi dünyaya geri gönder de yararlı işler yapalım diyecekler” (Secde-12).
En büyük düşmanımız nefsimizdir. İnsanoğlu beşerdir, şaşardır. Hepimizin hatası, kusuru, günahı var ama tövbe kapısına son nefesimize kadar kilit vurulmaz. Fakat tövbemizi son ana bırakmayalım, aklımız başımızdayken, sağlığımız yerindeyken hemen şimdi Allah’a yalvaralım, tövbe edelim, hayatımıza yeni bir beyaz sayfa açalım.
Sağlıklı, huzurlu, bereketli, tebessümlü, başarılarla dolu hayırlı günler diliyorum.