
Osmaniye Köyü, Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Bulgaristan’ın Osmanpazarı, Şumnu, Tırnova bölgelerinden göç edenler tarafından 1880’li yıllarda kurulmuştur.
Selim Ağalar, Şaban Ağalar, Tülü Hasanlar, Helvacılar sülaleleri köye ilk gelenlerden. Önce Orhaneli Sağırlar Köyü yakınlarında bir süre kalmışlar, sonra Çaltılıbük Sarıçam Mevkii’nde yerleşmişler. Sonra da şimdiki yerine yerleşmişler. Köy, Adranos Çayı’nın yukarısına kurulmuş.
KÖYÜN HUDUTLARI: Doğusunda Letafet, Çiviliçam; kuzeyde Ömeraltı, Şehriman; batıda Karacalar; güneyinde Yeni Kızılelma köyleri vardır.
MUHTARLAR: Hüseyin Şahin, Hüseyin Bektaş, Hüseyin Bektaş, Mehmet Sevim, Mustafa Aydın, Mustafa Mestan, Halil Tosun, Yusuf Çetin 1989 (5. Dönem)
Orman köyü olan Osmaniye’de 25 hanede 59 nüfus yaşıyor. Genelde emekli olan köyde az da olsa çiftçilik ve hayvancılık yapılıyor. 150 kadar yerli inek dağda, Sabri Sevim de evdeki damında inek besliyor. Yulaf ve arpa ekiliyor. 3-4 hane ceviz bahçesi oluşturmuş. Köyün içinde zeytin ağaçları var. Ahmet Çelik de yaklaşık 4 dönüm fındık ekmiş. Bazı yıllarda susam da ekiliyor.
Köyün Karağlı mevkiinde krom madeni var. Zamanla üretim yapılmış. Köy kahvesinin altında demirli su var. Demirdelen Çeşmesi’nden akan suyun halk arasında böbrek taşlarına iyi geldiği söylendi. Çeşmenin kurnası demirden yapılmış. Fakat su, demiri deldiği için demir dayanmaz olunca plastik boru kullanılmış. Çeşme 1958 yılında köy halkı tarafından düzenlenmiş. Duvarı kesme taşlarla örülmüş. Çeşmenin Kitabesinde Kestelekli Hoca Tahir Efendi’nin Hayratıdır. 7 Şaban 1332 yazılı
KÖYDE EĞİTİM: 1963-64 senesinde köye okul açıldı. Okul açılmadan önce ilçede okuyan birkaç kişi vardı. Camide imam Kur’an okumasını öğretiyordu. Askerde okuma yazma öğrenenler vardı. Taşımalı eğitime geçilene kadar okulda eğitim-öğretim devam etti. 1985 yılında taşımalı eğitimle birlikte öğrenciler Çaltılıbük’teki okula gitmeye başladılar.
GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLER: Orhan Güneş, Dursun Dede, Fehmi Tosun, Nizamettin Dede, Nurettin Arçık, Mehmet Altun
KÖYDEN YETİŞENLER: Öğretmenler Ahmet Çakır, İzzet Tosun, Aysel Tosun, Dilek Mestan ve Mehmet Tosun’dur. Polisler Ali İnan, Sadık Sevim ve Yusuf Aydın’dır.
Aslen Ömeraltı Köyü’nden olan Fehmi Taş ve Naim Seki Osmaniye İlkokulu’ndan mezun olup, öğretmen olmuşlardır. Ömeraltı Köyü’nde okul olmadığı için Osmaniye Köyü’ne gelerek, kira ile ev tutulmuş, 5 yıl Osmaniye İlkokulu’nda okumuşlardır. Mustafa Şahin ormancıdır. Mimar İsmail İnan, Makine Mühendisi Mahmut Şahin. Gazi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Burhan Doğru köyden yetişen isimlerdir.
KÖYÜN CAMİSİ: Cami 1933 yılında Hasan Çakır ustaya yaptırılmış. Duvar yazıları da 1959 yılında yazılmış. 1945 yılına kadar ezan yüksek bir taşın üzerine çıkılarak okunurmuş. 1945 yılında ağaç minare yaptırılır. 1985 yılında da bugünkü minare yaptırılır.
Köye aile hekimi Dr. İsmail Bakkal geliyor. Muhtar Mehmet Sevim zamanında elektrik üretimi amaçlı su değirmeni planlanmış. Müracaat kabul edilmiş. Elektrik üretimi yapılamamış, muhtar Mustafa Mestan zamanında un değirmeni yapılmış. Un değirmeni olarak yıllarca çalıştırılmış. 1978 yılında köye elektrik gelir. Elektrik direkleri ağaçtan. Köyün içinde sürekli akan sokak çeşmeleri var. 20 yıl önce Zekeriya Çakır tarafından yaptırılan ağaç oluklu çeşme kış-yaz akıyor. Mustafa Mestan bahçesinde 100 yıllık ambar var.
DEMİRCİ DÜKKÂNI: Demirci Mehmet Mestan babasında kalan körüklü ocakta hala demiri ısıtarak balta, kazma, kapı mandalı, menteşe, saban demiri yapıyor. 1950 doğumlu Mehmet Mestan Babası Ahmet ile birlikte ocakta demiri ısıtıp, dövmüşler ve şekil vermişler. Isıttığı demiri dövüyor, yeniden ısıtıyor, su veriyor, rengi böyle olursa suyu verilmiştir diyor. (Demir bir çubuk yüksek sıcaklıklara ısıtılırsa önce kırmızı daha sonra beyaz renkte parlar.)
75 yaşındaki Nebiye Çelik köy fırınında ekmek pişirmeyi anlattı. Fırının ekmek pişirme kıvamına geldiğini içinin açık renk aldığı zaman ekmeği fırına atarız diye anlattı. Ağaçtan yapılan dibekte ceviz, susam, biber dövülüyor. Dövme işini demirden yapılmış çireşne ile yapıyor.
ÇOBANLAR: Yusuf Çakır, Mehmet Oğlan, Mustafa Yavuz, Ahmet Yavuz, Ahmet Çakır, Kadir Çakır, Selim Sevim, Ahmet Eren (eşek çobanı)
DOĞUM GELENEKLERİ: Eskiden doğum evde yapılırdı. Şimdiki gibi kırk gün evden çıkmama gibi bir durum yoktu. Doğum yapan kadın, ertesi gün tarlaya çalışmaya giderdi. Bebek kötü kokmasın, ter kokmasın diye yedi günlük olunca tuzlanırdı. Tuz, üç gün vücudunda bekletilir, üç gün sonra yıkanırdı. Bebeğin ölü derisi dökülür, teni beyazlaşırdı. Bebek üç günlük olduğunda evin büyüğü abdest alır, bebeğin adını kulağına ezanlardı. Bebeğin yarı kırkında (20 günlükken), bir yumurta kırılır, kabuğunu yarısıyla yirmi kap su bebeğin yıkanacağı leğene konurdu.
Bu bebek yumurta gibi olsun, sağlıklı olsun diye yapılırdı. Gül gibi koksun diye de bebeğin yıkandığı su bir gül fidanının dibine dökülürdü. Kırk günlük olunca da bir kaba altın, yüzük, kırk bir tane taş, içine yumurta kabuğuyla kırk bir kere su konurdu. Bu kaptaki su, bebeğin başından aşağı dökülürdü. Bebeğin, ileride çeyizi çok olsun, evi barkı olsun diye, yıkandığı su evin köşelerine, yatak yüklüklerine dökülürdü.
Bebek erkekse kırklama suyu balta, kazma, keser gibi aletlere dökülürdü; ilerde eli keser tutsun, bıçak tutsun, iyi bir usta olsun diye… Bebek, kırkı çıkana kadar gece dışarıya çıkarılmazdı. Kırk uçurmaya komşu ve akrabalara gidilirdi.
KÖSTEK KESME: Yürüme çağına gelip de yürüyemeyen, devamlı düşen bebekler için ‘köstek kesme’ denen bir gelenek varmış. Erkekler camiye namaz kılmaya girdiğinde yürüyemeyen bebek caminin önüne getirilir. Çocuğun ayakları çapraz yapılıp bağlanır, camiden ilk çıkan erkeğe kadın, “Ne kesersin?” der, o da, “Köstek keserim” diye cevaplar. Bu üç kere yapılır, sonra erkek, çocuğun ayağındaki ipi keser ve böylece çocuğun daha çabuk yürüyeceğine inanılırdı. (Kaynak: Patikalar Dergisi 87. Sayı Sayfa 9)
Ahmet Çelik bahçesinden topladığı altın çileklerden ikram etti. 1972 model burunlu BMC kamyon yılların verdiği yorgunlukla adeta dinlenmeye çekilmiş. Çürümeye yüz tutmuş.
Zeki Yıldız 29 Nisan 1991 tarihinde Mardin/Ömerli İlçesi İkizpınar Jandarma Karakol Komutanlığında Sindeki Tepesinde emniyet hizmeti görevindeyken saat 24.00’de arkadaşının silahının ateş alması sonucu vurularak şehit olmuş.
EVKAYA MAĞARASI
Mağara ile ilgili bilgi, Bursa-Mustafakemalpaşa-Osmaniye Mahallesi Balıkoynağı Mevki
MAĞARA ARAŞTIRMA DERNEĞİ BURSA ŞUBESİ Temmuz 2017
RAKIM: 70 metre, UZUNLUK: 17 metre
EKİP: Alim Ölmez, İsmet Ceyhun Yıldırım, Özkan Yıldırım, Sabri Sevim, Attila Ülgen
ÇİZİM: Attila Ülgen, Kadir Gürses, Burcu Çavdar
Mağaranın çevresinde kamp için uygun alan var. Yerleşim alanı bulunmuyor, su kaynağı, yakacak, yabani hayvan bulunuyor. Yatay bir mağara. Asfalt köy yolu ile dört mevsim ulaşım mümkün oluyor. Jeomorfolojik bulguya rastlanmadı. Mağara içi zemin, blok taş kaplı. Su giriş çıkışı gözlenmedi. Hava akımı var, gaz kokusu hissedilmedi. Arkeolojik bulguya rastlanmadı. Mağara çevresinde taş ocağı, yol yapımı, depo sahası, yerleşim alanı ve atık sahası gibi tehditler görülmedi.
17 metre uzunluğundaki mağaranın girişinin yaklaşık 10 metre sağında küçük bir mağara daha var. İnsan geçişine izin veren bir galeri bulunmuyor. Ancak Sabri Sevimin anlattığına göre geçmişte mağarada yakılan ateşin dumanı diğer mağaradan çıkıyormuş. Mağara duvarındaki küçük oyuntulardan gelen hava akımı diğer mağara ile bağlantılı olduğu düşüncesini destekliyor.
KAYNAK: Mustafakemalpaşa Mağaraları ve Şelaleleri-Mustafakemalpaşa Ticaret ve Sanayi Odası Yayını HAZIRLAYANLAR: Alim ÖLMEZ, İsmet Ceyhun YILDIRIM, Şeyma TİRYAKİ, Attila ÜLGEN (Şubat 2018)

Köyün en ilgi çeken çalışması ilk defa körüklü bir demirci dükkânına girdik. Elektrik üretimi için su değirmeni girişimi ilginçti. Kestelekli manav, Salı ve Cumartesi günleri köye geliyor. Geldiğini aracındaki hoparlörle duyuruyor. Ekmek de satıyor.
KAYNAK KİŞİLER: Yusuf Çetin 5. Dönem muhtar emekli, Mehmet İnan, Sabri Sevim, Ahmet Çelik, Seyit Candar, Mehmet Mestan, Nebiye Çelik, Patikalar Dergisi 87