Bandırma Tarım, Hayvancılık ve Ekipmanları Fuarı, 23-25 Eylül 2025 tarihleri arasında Bandırma Kapalı Pazar Alanı’nda yapıldı.
Ben de, fuarın son günü fuardaydım. Yenilik ve en son teknolojiyi, işimize uygun olanı almak için takip ettim. Fuar alanında çeşitli marka traktörler ve ekipmanları, ziraat aletleri, otomobiller, motosikletler, tekstil ürünleri, fidancılık, süs bitkileri, arıcılık, yöresel yiyecek, içecek, gıdalar, zirai ilaçlar, tohumculuk ve kitap sahaflar stantları vardı.
Gittiğim çok ilçede panayırlar, fuarlar yapılmaya devam ediliyor. Çiftçinin ürünü, esnafın malı değerleniyor. Hareket olan yerde bereket olur. Darısı Mustafakemalpaşa’mıza.
NE KADAR ZENGİNSİNİZ?
Zenginliğin ölçüsü sizce nedir?
Banka ve kasalarda saklanan paralar, mücevherler, tapular mıdır sadece zenginlik? Birçok kişi gelip geçiyor cadde ve sokaklardan. Kiminin cüzdanı kabarık, kiminin ayağında delik bir pabuç, giysileri eski ve yırtık. Herkes birileri ile gösteriş telaşında onun osu bunun busu’ aman ha eksik kalmayalım bizimde olmalı, ister kredi ile taksitle, ister borç içinde vadesiz.
Nedir, ne içindir bu yarış bu telaş? Diyelim ki enlerdeyiz, kimse bize ulaşamaz, ya sonra? Mevzu bahis olan yerleri işgal ederken, kimleri ezip geçtik, neleri görmezden geldik ve kaybettik? Kendi kendimizi sorguladığımız zaman gönül ferahlığı ile yastığa başımızı koyduğumuzda rahatça uyuyabildik. Yarışmada koşarken çatladı çatlayacak atlar gibi, birilerine yetişme gayreti içindeki insanlar. Zenginliğin ölçüsü nedir sizce?
Çocukluk günlerim geliyor aklıma, dumanı tüten bir baca. Gecenin ilerleyen saatlerinde sobanın üzerinde yerini alan demir maşa ve iştah açan buram buram kızarmış ekmek kokusu. Kokuya dayanamayıp evdeki herkesin sıraya girdiği akşamların tadı hala damaklarımızda, kızarmış ekmeğe sürülen yağ, salça ve en üstüne kimyon kokusu kaldı aklımızda.
Işıklar sönüp yatma vakti geldiğinde sobadan çıkan gölgelerin tavana yansımaları bizleri hayal dünyasının pencerelerini aralar ve bizler o hayaller ile uykuya dalardık. Gecenin sessizliğini bozan gece bekçilerinin düdüğü ile gözümüzü bir kez açar, güvende olduğumuzun bilinci ile tekrar uykumuza devam ederdik. Sabah olunca, soğuk kış günlerinde bahçede oynamak için zorla aldığımız izinle ellerimiz kızarana kadar oynar, parmaklarımız donmaya başladığı zaman içeri sobanın başına koşardık, sıcakta ısınan ellerimizin acısını unutmak mümkün değil.
En büyük eğlencelerimizden biri yaz akşamları açık hava sinemasına gitmekti. Tahta sandalyelerin üzerine koymak için büyükler minder kiralar öyle otururlardı. Mutlaka elimizde birer külah tuzlu çekirdek olur, merak içinde herkes izlerken bütün sinemada sadece çekirdek sesi duyulurdu. Beş dakika ara olduğunda sıraların arasında elinde gazoz kasası ile dolaşan satıcılar, ışıkların sönmesi ile gözden kaybolurlardı. Dudaklarımız, yediğimiz çekirdeğin tuzundan kavrulmuş boğazımız ise susuzluktan kurumuş bir halde bir dikişte içilen gazozun genzimizi yakması bile ayrı bir güzeldi.
O zamanlar teknoloji bu kadar yayılmamıştı. Okul ödevlerimizi hazırlamak için kütüphaneye gider, araştırarak ödevlerimizi hazırlardık. Çocukluğumuzda evlerimizin kapılarında kilit nedir bilmezdik. Herkesin herkese güveni ve saygısı sonsuzdu. Akşam olduğunda evde pişen yemeğin dışında masamızda bir çeşit daha bulunur, pişen yemekten mutlaka komşuya bir tabak uzatılırdı. Bütün bunları hatırlayabildiğim için çok şükür. O zamanlarda bizler çok zenginmişiz ve her geçen gün daha da fakirleşmişiz.
Şimdi soruyorum sizlere; Ne kadar zenginiz? Zenginliğin ölçüsü var mıdır, varsa bu ölçü nedir?
Sevgi, saygı, sağlık, huzur, barış içeresinde hayırlı haftalar diliyorum.