Hayat, tek başına sergilenen bir sirk cambazlığı zannedilir çoğu zaman. Her birey, kendi ipinde ustalaşırken, görünmeyen bir ağla birbirine güvenmek zorundadır. Sahnenin ardındaki karmaşa ne olursa olsun, hayatın seyircisi önünde, sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi bir denge oyunu sergilenir durulur.
Sosyolojinin derinliklerinde yankılanan bir fısıltı, insanın yaşam sahnesinde üç farklı surette beliren yoldaşlardan bahseder: yaprak insan, dal insan ve kök insan.
Yaprak insanlar, ömür denen ağacın yalnızca belirli bir mevsimde yeşerenlerdir. Hafif bir rüzgâr estiğinde, havalar biraz serinlediğinde, ruhunuz bir anlık sendelediğinde, tutundukları daldan nazlı bir vedayla kopup giderler. İlkbaharın coşkusu ve yazın bereketiyle gürleşir, varlıklarıyla yaşamınıza heybetli bir görünüm verirler. Ne var ki ömür mevsiminiz sonbaharın melankolisine döndüğünde, birer birer sessizce çekilirler. Onların gidişiyle, yaşam ağacınızın çıplak dalları daha belirginleşir, kendi gerçeğinizle yüzleşmeye başlarsınız. Her ne kadar varlıkları hoş bir yanılsama olsa da, yoklukları kalbinizde bir hüzün bırakır. Kışın soğuk nefesiyle birlikte onlardan eser kalmaz ve siz, yalnız kalan dallarınızla gövdenizin ve köklerinizin derinliklerinden aldığınız o kadim güçle en çetin fırtınalara dahi direnmeye devam edersiniz.
Bir de dal insan vardır hayat ağacınızda. Yapraklar gidince teselliyi onlarda ararsınız. Ne yazık ki dallara tutunma çabanız nafiledir çoğu zaman, o güvenli sandığınız kollarında günü geldiğinde kırılıp savrulduğuna şahit olursunuz. Her kırılış, yüreğinizde bir sızı, bir yankı bırakır. Nihayetinde köklerinizle baş başa kalırsınız. Gövdenizi hayata başlayan, sizi dimdik ayakta tutan asıl unsur, o derinde, sessizce var olan köklerinizdir. Köklerinizle kurduğunuz bağ ne kadar sağlam ve derin olursa, hayatta o kadar dirençli ve başınız dik durursunuz.
Bir ağaç nasıl köklerinden beslenirse, insan da öyledir. Ayakta dimdik duruşunu, o görünmeyen, derindeki bağlarına borçludur. Dallar ağacı gösterişli kılabilir, yaprakları daha albenili gösterebilir. Ancak asıl sağlamlık, toprağın derinliklerine uzanan köklerden gelir. Bir ağacın kökleri ne kadar güçlü ve derindeyse, başı o kadar yukarıdadır. Ağaç, köklerine ne kadar sıkı tutunursa, kendini o kadar güvende hisseder.
İnsanın hayat ağacındaki yaprakları, etrafındaki gelip geçici insanlardır; dalları, daha kalıcı dostlukları ve arkadaşlıkları temsil eder, kökü ise, hiç şüphesiz, ailesidir. Köklerine sımsıkı bağlı olanlar, onlardan aldıkları o görünmez güçle, hayatın her türlü rüzgârına, fırtınasına en çetin iklim koşullarına karşı sarsılmaz bir duruş sergileyebilirler. Köklerini başkaları görmese de, o bunun her zaman farkındadır, bilincindedir. Kökünü başkasına göstermeye de ihtiyacı yoktur. Derin bağın her an orada olduğunu ve kendisini ayakta tutanın o olduğunu bilir. Ne mutlu bu gerçeğin farkında olanlara…
2025 yılı, bir tesadüf eseri değil, bir hatırlatma niyetiyle ‘Aile Yılı’ ilan edilmiş olsa gerek. Oysa bize göre, bir yıl değil, her yıl, her gün, hatta her an, her nefes ailedir. Aile, insan denen ağacın toprağın derinliklerindeki kökleridir. Birileri görmezden gelmeye çalışsa da, kökünü inkâr etmeye kalkışsa da kendi varlığını yadsımaktan başka bir şey yapmamış olur. Varlığını yadsıyanın ise, bu dünya da kalıcı bir yansıması olamaz. Öyleyse, köklerimizin kıymetini bilelim. Onlardan aldığımız o sessiz ve derin güçle hayatta var olduğumuzun bilincine varalım.
Güçlü aile, güçlü devlet. Ailede huzur varsa, dünyanın her yerinde huzur vardır. Ailede huzur varsa, soğan bile bal olur.
Sağlıklı, huzurlu, bereketli, vefalı, başarılarla dolu bir hafta diliyorum, sevgi ve dualarımla.