Söz, gücünü önce doğruluğundan alır. Eğri sözler, gönüle girerken kulaktan tırmaladığı gibi, gönlü de bulandırır. Doğru sözün ipek halı gibi dokunduğu gönül ve dışarı çıktığı ağız da tertemiz olmalı.
Örnek verilirken tarihi en eski ama müzeye kaldırılmamış kelimeler ve olaylar seçilmeli. Kur’an’ın hikmetlerinden beslenmeli. Yunan’ın felsefesinden değil. Yiğitlik ve kahramanlıkta zirve isim olarak hep Hz. Ali örnek verilmeli. Adalette Hz. Ömer, dostluk ve sadakatte Hz. Ebubekir, edepte ve hayada Hz. Osman örnek verilmeli.
Şiirde, nesirde eğer bir gemi adı geçecekse, Nuh’un gemisi demeli, sabır anlatılacaksa Eyüp’ün sabrı dile getirilmeli. İrem Bağı, Tuba Ağacı, Kevser Irmağı tasvirlerin ve teşbihlerin zirvesine tırmanmalı. Bıçaktan bahsedilecekse ‘Hz. İbrahim’in Bıcağı’ gibi denmeli.
Çocukluğumuzda sorulu-cevaplı bir eğitim usulü ile kültürümüzün temelleri öğretilmişti bize:
“Soru-Çiftçilerin piri kimdir? Cevap-Adem Aleyhisselam
Soru-Terzilerin piri kim? Cevap-İdris Aleyhisselam
Soru-Gemicilerin piri kim? Cevap-Nuh Aleyhisselam
Soru-Cömertlerin piri kim? Cevap-İbrahim Aleyhisselam
Soru-Marangozların piri kim? Cevap-Nuh Aleyhisselam
Soru-Sanayinin piri kim? Cevap-Davud Aleyhisselam
Soru-Doktorların piri kim? Cevap-Lokman Aleyhisselam” diye öğretilirdi.
‘Kahraman’ denilince hatıra Hayber’i Yahudilerden alan Hz. Ali gelirdi. Çocuklar, Hz. Ali’nin cenkleri ile büyürdü. Dünya çapında ünlü bir yazar yetiştiremedik. Yazdığımız eserlerde her dil, din ve ırktan insanların bileceği, tarihin derinliklerinde kökü olan kelimelerden uzak kaldığımızdan, bütün insanların tanıyacağı kelimelerden de uzak kaldığımız için tanınamıyoruz.
Halka mal olmuş bir şiirimiz, gücünü tarihin derinliklerinden aldığı için uzun boylu oluyor ve yıllarca dilden düşmüyor. ‘Lokman Hekim Gelse Yaram Azdırır, Yaramı Sarmaya Yar Kendi Gelsin’ mısraıyla zirveyi yakalıyor ve bütün dünya şairlerine ‘haydi geçebilirsen geç’ diye de meydan okuyor.
Kişinin şanslılığını anlatmak için ‘Anası, Kadir Gecesi’nde doğurmuş’ sözünden güçlü bir anlatım tarzı bulmak zor. İşin bereketini ifade etmek için ‘Hızır eli değmiş’ deyimimiz dünyanın yarısında anlaşılabilecek bir ifadedir.
Hastalıklara karşı sabır ve tedavi yolunda çalışma konusunda ‘Eyüp’ün sabrını’ örnek verirsek, dünyanın yarıdan fazlası bu örneğimizi anlar. Hekimlikte Hipokrat değil, Lokman hekimi, kılıçta Sezar’ın kılıcı değil, Hz. Ali’nin Zülfikar’ı örnek verilerek konu anlatılmalı. ‘Halil İbrahim sofrası’ deyimimiz, Hz. İbrahim’in cömertliğini anlatır. ‘Karun’un hazineleri’ deyimi ise kapitalistlerin, kan, gözyaşı ve alın terini altına, dolara döndürüp saklamasını, makam ve rütbesini, hazineyi soymada maske olarak kullananları ifade edilirken kullanılmalı.
Hayvan sevgisinden bahsedeceksek Ebu Hüreyre’nin kedisinden, köpekle dostluktan bahsedeceksek Ashab-ı Kehf’in köpeğinden, Salih Aleyhisselamın devesinden bahsedelim.
Makalemizin başına mutlaka bir alıntı cümle yazacaksak o cümleyi sözlerin güzeli, Allah kelamı Kur-an’dan veya ‘Cevami-ul Kelim’, az sözle çok ve güzel manaları ifade eden Sevgili Peygamberimizin sözlerinden alalım. Şiirlerimizde iktibası, ayet veya hadislerden yapalım. Böylece hem köklerimiz sağlam olduğundan kolay kolay yıkılmayız, hem de yerelden evrenseli yakalarız. Yoksa Batı’nın değerleriyle Batı’ya tafra satmaya çalışanlara, ‘Domuzcuya domuz satılmaz’ deyiverirler.
Hayat boyu koşarsın, yetiştiğin, sadece nasibindir. Nasibimiz hayırlı, Cuma’mız mübarek olsun.
NOT: MAHMUT TOPTAŞ HOCA’NIN MAKALESİNDEN YARARLANILMIŞTIR