Gönüller sultanı Hazreti Mevlana ne güzel söylemiş, “İnsanla hayvan arasındaki fark edeptir.”
Peki, nedir edep? Edep kelimesi, terbiye, utanma, usul, yol ve kaidedir. Edep denilen şey doğuştan ölüme kadar bir süreçtir. Edebin ilk öğreticileri anne ve babadır. Çocuk onlardan aldığı edeple topluma karışır. Sonra okul ve toplum menfi ya da müspet etkileri ile onu şekillendirir. Edebi biraz derinliğine doğru anlamaya çalıştığımız zaman, hayatın her kademesinde insandan biran bile ayrılmadığını görürüz. İnsanın her hareketi, her sözü edep ile alakalıdır. Her yerin, her meclisin ve her bir davranışın şekli ve edebi vardır. Ülkemizde ehliyet alma 16 yaşın yaşında başlıyor. Bir insana o yaşa gelinceye kadar aile, okul ve çevre kademelerinde, genel edep kuralları gereği gibi öğretilmemiş ise siz ona 4 saatlik kursta neyi öğreteceksiniz? Ancak ehliyet alabilecek formaliteleri.
Böyle bir insan, ehliyetini cebine koyduktan sonra gereksiz yere korna çalıp eder, süratle trafik kurallarını ihlal edip kazalara da sebebiyet veriri. Kuralları hiçe sayıp tek yönlü yola tersinden de girer, kırmızı ışıktan da geçer, yasak yere park da eder, yayanın hakkını da ihlal eder. Bütün bu menfi hareketler önce eğitim, sonra da gerekli cezanın verilmesi ile asgariye indirilebilir.
İlkokulda gereği gibi edep dersi verilmemiş bir çocuk, çarşıda, sokakta yediği şekerin, çikolatanın ambalajını yere atar. Hatta içtiği meşrubatın kutusunu da… Yine gereği gibi edep dersi almadan olgunluk yaşına gelmiş insanlar içtiği sigaranın izmaritini, yediği çekirdeğin kabuğunu caddeye atıvermekte bir beis görmez. İnsanın in tüm yaşamını kapsayan ve toplumun medeniyet ölçüsü olan bu tür konular bir kaç saatte, bir kaç haftaya, aya değil, birkaç yıla dahi sığmaz.
Bizim medeniyetimizde esasen edep kuralları uygulaması yüzyıllarca zirve yapmıştır ama ne zaman o değerlerden uzaklaştık, sigaramızın dumanını bile birbirimizin yüzüne üflemek de, izmaritini veya boşalan paketi sokağa atmakta, caddelerde yeme-içme de normal hale geldi. Bazılarımız çarşıda pazarda bile halkın dahi duyabileceği şekilde sin-kaflı, konuşur. Göğüsler, göbekler yarı açık gezilir. Bizim medeniyetimizde eskiden, ‘kapıyı kapat’ denilmezmiş. Allah ‘kimsenin kapısını kapatmasın’ diye düşünülürmüş. Kapıyı ört, ya da sırla denilirmiş. Kapının kapanmadan yavaşça örtülmesi edeplenmiştir. Eve bir misafir geldiği zaman ev sahibi onların ayakkabılarının burunlarını dışarıya doğru değil de içeriye doğru baktırırdı. Böyle yapmakla ‘biz sizin misafirliğinizden çok hoşnut kaldık, evimizi yeniden şereflendirmenizi bekleriz’ demek isterlerdi. Günümüzde ise komşu komşuyu bile tanımaz hale geldi, değil ki misafirlik…
İnsanlarımız eskiden edeplerindeki inceliklerden ötürü ‘ışığı yak’ demezlerdi. Çünkü yakmak olumsuz bir kelime olduğu için onun yerine ‘ışığı uyandır’ denilirdi. Evde çocuklar değil kimse ayakta yemek yemezdi, su içmez, önce eller yıkanır, sofraya birlikte oturulur, evin en büyüğü besmele çekip başlamadan yemeğe kimse başlamazdı. Sofradan kalkılırken de Fatiha okunurdu. Anladık mı, İslam’daki edebi ve nezaketi.
İnsanı hayvandan ayıran en önemli özellikler şöyle anlatılır:
A-) Konuşma Yeteneği: İnsan, FOXP2 genindeki mutasyonlar sayesinde gelişmiş bir dil ve konuşma kapasitesine sahiptir.
B) Beyin ve Zekâ: insan beyni, göreceli olarak daha büyük ve karmaşıktır, bu da daha yüksek düşünme, öğrenme ve problem çözme, yeteneğini sağlar.
C- Ahlak ve Etik Değerler: İnsanlar, empati, şefkat ve yardımlaşma gibi ahlaki değerlere sahip ve bu değerler organize bir toplum yapısını mümkün kılar.
D-) Dik Duruş ve El Kullanımı: İnsanların dik yürüme ve karşıt başparmaklara sahip olması, nesneleri manipüle etme ve alet kullanma yeteneğini artırır.
E-) Giyim: İnsanların giyinme ihtiyacı, vücutlarının terleme ve soğuğa karşı korunmasını sağlar.
Ne diyordu Fatih Sultan Mehmet, ‘Aklı öldürürsen, ahlak ve edep de ölür. Akıl ve ahlak ölürse, millet bölünür. Kadı’yı (Osmanlı’da davalara bakan mahkeme başkanı) satın aldığın gün, adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür. Hepsi bir birine bağlı.”
Hz. Ali ise, “Edep bir damladır, damladı mı yok olur” buyurmuştur.
Biz günümüzde, anaokulundan üniversiteye, mevcut materyalist eğitim sistemini değiştirip kendi medeniyet değerlerimizi esas almadıkça ne trafikteki edepsizliği, ne çevre kirliliğini, ne ahlakımızı düzeltebiliriz, ne de hayatın kötü akışını. Dost acı söyler, ama gerçekleri söyler, Kalın sağlıcakla.
YILDIZ AİLESİ’NİN ACI GÜNÜ
Mustafakemalpaşa Kestelek Mahallesi’nde 1994-1998 yıllarında bir dönem muhtarlık yapan Recep Yıldız, 71 yaşında hakka yürüdü.
Güray Yıldız’ın eşi, Mustafakemalpaşa Belediyesi personeli Ercan Yıldız, Emine ve Nilda’nın babası Recep Yıldız’ın cenazesi, 3 Kasım tarihinde Kestelek Mahalle Mezarlığı’nda dualarla toprağa verildi.